“Birçok jeopolitik belirsizlik karşısında özellikle Alman-Türk ilişkileri büyük potansiyeller sunuyor. Çünkü Almanya’da çok sayıda Türk kökenli vatandaş bulunuyor, çünkü iki taraf arasında güçlü bir güven var, çünkü Türkiye, Avrupa’ya çok yakın.”
Almanya 10. Cumhurbaşkanı Christian Wulff
Şansölye Friedrich Merz liderliğindeki yeni koalisyon hükümetinin ilk altı aylık dönemi, Türk-Alman ilişkilerinde ise dengeli seyrin devamı ile yeni iş birliği alanlarındaki yaklaşım planlarının hayata geçirilmesi bakımından önem arz ettiği düşünülmektedir. [1] Kanaatimizce, gerek Rusya- Ukrayna Savaşı ile tehlikeye giren Avrupa güvenlik parametrelerindeki kırılmalar, savaşın ABD Başkanı Donald Trump’ın Alaska Zirvesindeki çabalarına rağmen Ateşkes ve Barış müzakerelerinin belirsizliği, Berlin’i savaşın genişleyebileceği endişelerine sevk etmektedir. Hatırlanacağı üzere, kısa süre önce Almanya Savunma BakanıChristine Lambrecht, Almanya’nın Avrupa’nın lider askeri gücü olma hedefini açıklamıştır.Bundeswehr’in sadece Almanya’nın güvenliğinin garanti altına alınmasında rol üstlenmediğini, aynı zamanda NATO müttefiklerinin güvenliğine de katkı sağladığını anlatan Lambrecht, Almanya’nın Soğuk Savaş döneminde tesis edilen güvenlik mimarisinden en çok faydalanan ülke olduğunu hatırlattı, “Ve artık bizim, en çok askeri katkı sağlayan ülke olmamız gerekiyor” demiştir. “Almanya’nın büyüklüğü, coğrafi konumu, ekonomik gücü, kısaca ağırlığı, bize bir liderlik rolü yüklüyor. İstesek de istemesek de… Askeri olarak da bu geçerli” diyen Lambrecht, Alman demokrasisinin istikrarlı, kurumlarının güçlü olduğunu, siyasi kültürünün de militarist değil barışçıl olduğunun altını çizmiştir. Savunma Bakanı, “Almanya’nın bu rolü oynamaktan korkması için bir neden de yok, Almanya bunu başarabilir” ifadesini kullanmıştır.[2] Almanya’nın 10. Cumhurbaşkanı Wulff, Düsseldorf mevcut jeopolitik durumun Türkiye ile Almanya arasındaki imkanların kullanılmasından yana olduğunu belirterek, dijitalleşme, savunma, silahlanma konuları ile enerji ve yenilenebilir enerji alanlarında birlikte neler yapılabileceğinin daha fazla konuşulması gerektiğini vurguladı. Almanya’da yaşayan Türk kökenlilere ve iki ülke arasındaki güvene dikkati çeken Wulff, “Birçok jeopolitik belirsizlik karşısında özellikle Alman-Türk ilişkileri büyük potansiyeller sunuyor. Çünkü Almanya’da çok sayıda Türk kökenli vatandaş bulunuyor, çünkü iki taraf arasında güçlü bir güven var, çünkü Türkiye, Avrupa’ya çok yakın.” ifadesini kullanmıştır. Wulff, bunun Türkiye ile tedarik zinciri sorunlarının bulunmadığı anlamına geldiğinin altını çizerek, “Türkiye’deki üreticiler, kaliteyi zamanında teslim ediyor. İş birliğinde çok güvenilirler. Bu da Alman şirketleri için Almanya’da yatırım yapma konusunda Türk şirketleri için de fırsatlar sunuyor.” değerlendirmesinde bulunmuştur. Almanya’daki Türk kökenlilerin, ülkenin ekonomisine yaptıkları katkıya işaret eden Wulff, “Almanya’daki Türk kökenli vatandaşların ekonomik mucizede, Almanya’nın ekonomi ülkesi olmasında çok büyük bir payı var.” demiştir. “Birbirimize güvendiğimiz için burada çok büyük fırsatlar görüyorum” Türk kökenlilerin, Türkiye ile ilişkilerin yoğunlaşmasında büyük rol oynamalarını isteyen eski Almanya Cumhurbaşkanı, neredeyse her Türk’ün Almanya’da olan veya bir dönem Almanya’da yaşayan bir aile üyesinin bulunduğunu dile getirmiştir. Wulff, Almanya ile Türkiye arasında başka hiçbir iki ülke arasında olmadığı kadar çok bağlantının bulunduğunu, bunların ticarette, ekonomik ilişkilerde, projelerde ve yatırımlarda kullanılması gerektiğini vurgulayarak, “Birbirimize güvendiğimiz için burada çok büyük fırsatlar görüyorum.” demiştir. [3] 9-10 Eylül 2025 tarihlerinde, Rusya’ya ait 19 insansız hava aracı, Belarus üzerinden Polonya hava sahasına girmiş; en az üç İHA, Polonya ve NATO güçlerince düşürülmüştür. Olayın doğası, provokasyon mu yoksa yoklama operasyonu mu olduğu tartışmalarını da beraberinde getirmiştir.
İHA’ların planlı rotalar üzerinden hareket ettiği ve Moskova’nın NATO’nun tepkilerini, entegrasyonunu ve operasyon prosedürlerini test etmeyi amaçladığı değerlendirilmiştir. [4]Rus savaş uçakları ve insansız hava araçlarının Baltık denizi hava sahasındaki sınır ihlalleri, son NATO toplantısında ele alınmıştır. NATO, hava sahası ihlali kaynaklı tehditleri savuşturmak için “gerekli tüm askerî veya askerî olmayan tüm gerekli araçları” kullanacağını duyurarak Rusya’ya uyarıda bulunmuştur. [5] Öte yandan, Gazze Savaşında, ateşkes anlaşmasına rağmen Netanyahu Hükümeti’nin ateşkes ihlalleri, Orta Doğu enerji güvenliği ve jeopolitik kırılganlığın başlıca sebebi olarak varlığını muhafaza etmektedir. Berlin ile Ankara’nın çıkarları hangi alanlarda örtüşüyor, nerelerde birbirinden ayrılıyor? İkili ilişkiler hangi taşıyıcı sütunlar üzerine oturacak? Almanya, Türkiye ile iş birliğini güçlendirme niyetini ortaya koyuyor. Friedrich Merz, Türkiye’nin jeopolitik önemini daha önce de vurgulamış, ilişkilerin geliştirilmesini savunmuştur. “Türkiye, bizim için son derece değerli ve önemli bir NATO ortağıdır ve bu ortaklığı NATO çerçevesinde sürdürmek, daha da geliştirmek için elimden geleni yapacağım” mesajı neleri yansıtmaktadır? [6]Bu gri ortam içinde, Almanya Şansölyesi Merz’in 30 Ekim 2025’te Ankara’ya yaptığı ilk resmi ziyaret, Almanya-Türkiye ilişkilerinde, iki tarihi müttefik arasında yeni bir “Beyaz Sayfa’’ açmak için istekli olduğunu söylemek mümkün görülmektedir.
Bu çerçevede, Şansölye Friedrich Merz, Ankara’daki ziyaretinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la bir araya gelmiştir. Almanya Şansölyesi Friedrich Merz’i ağırlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Almanya, Türkiye’nin Avrupa’daki en büyük ticaret ortağı. 50 milyar dolara ulaşan ticaret hacmimizi yakın vadede 60 milyar dolara çıkarmayı hedefliyoruz” demiştir. Merz ise “Ben ve federal hükümet olarak Türkiye’yi AB’de görmek istiyoruz. Bu konuda stratejik bir diyalog teklif ettim” ifadelerini kullanmıştır. [7] Türkiye, jeopolitik olarak bölgesel çatışmalarda gerek Rusya Savaşı gerekse Gazze savaşlarının çözümünde kolaylaştırıcı ve hukuken arabulucu rolünün yanı sıra savunma sanayisinde attığı adımlarla geliştirdiği askeri kapasitesi sayesinde Berlin’in güvenlik ortağı olarak değer verdiği aktörlerden biri haline gelmesi, taraflar arasında yeni bir süreç için temel gerekçe olarak ön plana çıkmıştır.
NATO Müttefiki Almanya- Türkiye’nin Derinleştirilmiş Stratejik Ortaklık Hamlesi ve Yeni Fırsatlar
Ankara’ya ilk ziyaretini gerçekleştiren Almanya Başbakanı, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile basın toplantısında Türkiye ile Avrupa Birliği ilişkisinin yeni bir sürece gireceğini belirterek, ‘Türkiye ile yeni bir stratejik diyalog başlatacağız’mesajını vermiştir. Rusya’nın Avrupa tarafından giderek daha büyük bir tehdit olarak algılandığı bir dönemde gerçekleşen görüşmelerde, güvenlik ve savunma sanayi konularının öne çıkması, enerji, göç ve ticaret alanlarının da tarafların gündeminde olması bekleniyordu. Ticaret ve enerji gibi alanlarda son dönemde giderek artan iş birliğinin memnuniyet yarattığı, Erdoğan-Merz görüşmesinde bu konularda yeni olanakların değerlendirileceği kaydedilmiştir. [8]Görüşme, iki ülke arasındaki ekonomik, askeri ve diplomatik iş birliğini güçlendirme amacını taşıyordu. Merz, “Türkiye’yi Avrupa Birliği’nde görmek istiyoruz” diyerek Kopenhag kriterlerine uyulması gerektiğini belirtti ve Erdoğan’a “stratejik diyalog” teklif etmiştir. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise bu teklife, “Biz Kopenhag kriterlerine karşı değiliz, ancak Ankara kriterlerine de sahibiz. Türkiye herhangi bir Asya ya da Avrupa ülkesi değildir” sözleriyle karşılık verdi ve tam üyelik iradesinin karşılık bulması halinde hızla mesafe alınabileceğini vurgulamıştır. [9]
Merz’in ziyareti sırasında Erdoğan, özellikle Türkiye’nin AB üyeliği, Gazze’deki durum ve göçmen politikaları gibi hassas konularda görüş alışverişinde bulundu. İkili, açık ve samimi bir atmosferde bir araya gelmiştir. Merz, ziyaretinde iki ülkenin ekonomik, askeri ve kültürel olarak birbirine sıkı sıkıya bağlı olduğunu vurgulamıştır ve bu ilişkinin gelecekte daha da derinleştirilmesi gerektiğini belirtmiştir. [10] Türkiye gibi Almanya da küresel siyasetin her geçen gün daha da sertleşen kurallarına uyum sağlamaya ve kendi gücünü artırmak için ekonomik ve askeri iş birliklerini artırmak yolunda mütekabiliyete dayalı sağlam ve güvene dayalı bir ortaklığı yeniden dizayn etmek için karar birliği göstermektedirler. Bu değişimin, orta v uzun vadeli olumlu sonuçlarının Avrupa ve bölge barışı için sonuçlarının olacağı varsayılmaktadır.
Almanya Şansölyesi Merz’in en ziyaretindeki en önemli sürpriz mesajlarından biri,Berlin’in Türkiye’nin AB üyelik sürecine destek verdiğiyolundaki tarihi açıklamasında, Merz’in “Türkiye’yi AB’nin yakın bir ortağı olarak görüyoruz” vurgusu ile Erdoğan’ın “AB’ye tam üyelikte kısa sürede ciddi mesafe alabiliriz” cevabı, tarafların yeni bir dönem için siyasal iradelerinin mevcudiyetini ortaya koymaktadır. Nitekim, bu tespitimiz doğrultusunda Merz, Ankara’da modern Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün mozolesine çelenk bırakarak, Anıtkabir defterine: “Onun fikirleri, Federal Almanya Cumhuriyeti ile Türkiye Cumhuriyeti arasındaki derin dostluğu bugün de etkilemeye devam etmektedir.” mesajını yazmıştır. Şansölye Erdoğan’a, Türkiye’nin AB üyeliği hedefine Almanya’nın verdiği destek konusunda güvence verdi. “Şahsen ben ve Alman hükümeti Türkiye’yi Avrupa Birliği’ne yakın görüyoruz. Avrupa’ya giden yolu açmaya devam etmek istiyoruz.” Merz ayrıca AB’ye katılım için Kopenhag kriterlerine de atıfta bulundu ve şu açıklamayı yaptı: “AB’ye giden yol Kopenhag kriterlerine uyumdan geçmektedir. Türkiye’de henüz bu kriterleri karşılamayan kararlar alındı” ifadelerini kullanmıştır. “Bununla birlikte, yargı standartlarının henüz AB’de istediğimiz standartlara uymadığı yönündeki endişelerimi dile getirdim. Ancak bu görüşmelerin konusu.” görüşünü dekler etmiştir. [11] Merz, Ankara’daki ortak basın toplantısında Türkiye’yi AB’ye “yakın ortak” olarak gördüğünü, yeni dönemde ikili ekonomik ilişkiler dâhil olmak üzere pek çok alanda yolu “Avrupa’ya doğru düzleştirmek” istediklerini söyledi. Somutlaştırdığı başlıklardan biri de ulaşım/taşımacılık oldu. “Başbakan’ın ilk resmi ziyareti” ifadesiyle verilen bu çerçeve, Berlin’in Ankara ile kurumsal ve kalıcı bir “stratejik diyalog” tesis etme niyetine dayandığını söylemek mümkündür. Erdoğan tarafı ise AB dosyasında “Ankara kriterleri” vurgusunu yineleyerek siyaseten hızlanan bir süreç beklentisini dillendirdi. Bu söylem, teknik kriterler ve siyasi kararlılık arasında pazarlığın devam edeceği anlamına geliyor: Berlin’in “Kopenhag kriterleri” hatırlatması ile Ankara’nın “siyasi irade varsa hızlanır” söylemi aynı masada buluşuyor. [12] Almanya Başbakanı’nın bu ziyareti sırasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’la yaptığı görüşmelerde iki ülke arasındaki ekonomik, enerji ve savunma alanlarındaki ilişkilerin geliştirilmesinin yanı sıra Ukrayna’da Rusya’nın sürdürdüğü savaş ve Ortadoğu’daki sürtüşmeler ile uluslararası gelişmelerin de ele alınacağı yinelenmiştir. [13]
Erdoğan, yaptıkları görüşmelerde, iki yakın NATO müttefiki olarak ortak çıkarları zemininde ikili ilişkileri ve uluslararası meseleleri ele aldıklarını ifade etmiştir. Erdoğan, “Ayrıca, stratejik hedef olarak gördüğümüz Avrupa Birliğine tam üyeliğimiz noktasında kendilerinden beklentilerimizi ifade ettik. Türkiye’nin bu konuda sergilediği kararlı iradenin, Birlik nezdinde hak ettiği karşılığı görmesi durumunda çok kısa sürede ciddi mesafe alabiliriz. Bölgemizde ve dünyada yaşanan gelişmelere bakıldığında Türkiye-Birlik ilişkilerinin stratejik öneminin daha iyi anlaşılacağına inanıyorum.” demiştir. Erdoğan, “Ayrıca, stratejik hedef olarak gördüğümüz Avrupa Birliğine tam üyeliğimiz noktasında kendilerinden beklentilerimizi ifade ettik. Türkiye’nin bu konuda sergilediği kararlı iradenin, Birlik nezdinde hak ettiği karşılığı görmesi durumunda çok kısa sürede ciddi mesafe alabiliriz. Bölgemizde ve dünyada yaşanan gelişmelere bakıldığında Türkiye-Birlik ilişkilerinin stratejik öneminin daha iyi anlaşılacağına inanıyorum.” görüşünü öne sürmüştür. Bugün, Batı Almanya ile Türkiye arasında imzalanan İşgücü Anlaşması’nın 64. yıl dönümünü idrak ettiklerini dile getiren Erdoğan, bundan tam 64 sene önce ellerinde bavulları, kalplerinde sıla hasretiyle Almanya’ya gidenlerin, bugün 3,5 milyona varan nüfuslarıyla Almanya’nın kalkınmasına her alanda büyük katkı sunduğunu kaydetmiştir. [14]
Berlin Penceresinden Ankara’ya Bakış
Şansölye Merz’in ziyaretinde, Alman basını, bazı farklı görüşlere rağmen realist açıdan yaklaşıldığında, Almanya’nın, Türkiye’ye ihtiyaç duyduğu ve Merz’in bu adımı atmasının doğru bir stratejik tercih olduğu görüşünün hâkim olduğu söylenebilir. Erdoğan Gazze’de Hamas üzerinde büyük bir rol oynadı; Putin üzerindeki etkisi ise inkâr edilemez. Bu durum Türkiye’yi önemli bir ortak haline getirdiği, neticeten Almanya ile Türkiye arasında yeni bir dönemin işareti olarak değerlendirildiği müşahede edilmektedir. Başbakan Friedrich Merz’in, Sosyal Demokrat Olaf Scholz’tan devraldığı Türkiye dosyası hem ikili ilişkilerde hem de uluslararası düzeyde karmaşık ve çözüm bekleyen birçok konuyu barındırıyor. Merz, yeni dönemde savunduğu değerler ile stratejik çıkarlar arasında zorlu tercihler yapmak zorunda kalacak. Tıpkı selefi Scholz gibi, Erdoğan’ın siyasal adımlarından rahatsızlık duysa da onunla “pragmatizm ve zorunluluğa” dayalı bir iş birliği geliştirmeye çalışacağı belirtilmektedir. [15] Bu bağlamda, Alman basınına göre, ziyaretin ardından düzenlenen ortak basın toplantısında, Almanya ve Türkiye’nin politik farklılıkları açıkça ortaya çıktı. Özellikle Gazze’deki çatışmalar ve Hamas’ın rolü konusunda Erdoğan ile Merz arasında sert görüş ayrılıkları yaşanmıştır. Erdoğan, basın toplantısının sonunda Merz’in açıklamalarına katılmadığını belirterek dikkat çekici bir adım atmıştır. Almanya açısından Türkiye, NATO’nun güneydoğu kanadında kritik bir ortak. Merz’in Ankara ziyareti, Erdoğan’ı anlamak, hedeflerini ve motivasyonlarını keşfetmek, hızlı bir “anlaşma” yerine güven artırıcı adımlar atmak üzerine planlanmıştır. Basın toplantısındaki kritik konulardan biri de Türkiye’nin Avrupa Birliği üyelik planı olmuştur. Erdoğan, Türkiye’nin AB’ye katılma kararlılığını vurguladı ve ‘Eğer Kopenhag Kriterleri noktasında Türkiye’ye yaklaşılıyorsa, bizim de bunun karşısında Ankara kriterlerimiz vardır. Ankara kriterleriyle biz Avrupa’ya ve dünyaya açılırız. Çünkü Türkiye sıradan bir Avrupa veya Asya ülkesi değil’ demiştir. Merz, Erdoğan’ın çoğu iddiasını yorumlamadan bıraktı, konuya fazla girmedi. Çünkü Merz’in Ankara’ya gidiş amacı oldukça netti; bu ziyaret, dostlar arasında gerçekleşmeliydi ve Almanya-Türkiye ilişkilerinde uyumlu, yeni bir sayfa açmayı hedefliyordu.
Bu nedenle Merz, mümkün olduğunca geri planda kalmak istemiştir. Almanya Merz döneminde Almanya, Türkiye’ye yaklaşmayı eleştirel bir tavır yerine dostane bir zeminde yapmak ve ilişkileri güçlendirmeyi hedeflemektedir. Ankara- Almanya ve Türkiye, iş birliğini artırma konusunda kararlı olduğunu ortaya koymaktadır. Şansölye Merz Ankara’daki ziyaretinde iki ülkenin ekonomik, askeri ve kültürel bağlarını vurgulamıştır ve bunları gelecekte daha da derinleştirmek istediklerini açıklamıştır. Merz, stratejik diyalogları yeniden başlatarak Ankara ile iletişim kanallarını genişletmekte haklıydı. Bu adımıyla, Türkiye’nin mevcut küresel konjonktürde artan önemini kabul etmiş olmaktadır. Erdoğan’ın Gazze’de Hamas üzerindeki ve Putin üzerindeki etkisinden yararlanmak büyük önem taşımaktadır. Ayrıca Alman hükümeti Suriyelileri ülkelerine geri göndermeye yönelik açıklamasını hayata geçirmeyi planlıyorsa, Ankara ile yakın ilişkiler bu açıdan da faydalı olacaktır. Dolayısıyla, Türkiye ile daha sıkı bir iş birliği kaçınılmaz. [16] Yukarıda izah edildiği üzere, Almanya açısından bakıldığında, yakın zamana kadar kaynaklarını ticareti geliştirmeye ayıran, askeri alanda ABD’ye yaslanmanın yeterli olacağını düşünen ve ABD’nin desteğine sahip oldukları sürece kendileri için ciddi bir tehdidin söz konusu olamayacağını zanneden Berlin’deki politikacılar, kötü bir rüyadan uyanmış gibiler. Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı ve ABD Başkanı Donald Trump’ın güven vermeyen tavırları, onları uyandırdı ama bu uykunun çok uzun süre devam etmesi, askerî açıdan çok geri kalmalarına yol açtığı için şimdi panik içerisinde hareket ediyorlar. Uzun süre ihmal ettikleri silahlanmaya hızlı bir şekilde büyük kaynaklar tahsis ettiler, asker sayısını artırmak için zorunlu askerlik uygulamasını yeniden getirmek istiyorlar ve yakın çevrelerindeki küstürdükleri müttefiklerini geri kazanmaya çalışıyorlar. Fiili silah ambargosu uygulayarak, Avrupa Birliği (AB) üyeliğine karşı çıkarak, demokrasi ve insan hakları sorunlarını bahane edip iç işlerine müdahale ederek küstürdükleri ülkelerin başında Türkiye geliyor.[17]
Savunma ve Güvenlik İş Birliğinde Yeni Bir Dönem: Türkiye Bu Süreçte Devre Dışı Kalamaz
Almanya Başbakanı Friedrich Merz’in Türkiye ziyareti, iki ülke ilişkileri açısından olduğu kadar bölgesel sorunların çözümü konusunda da oldukça önemli bir ziyaret. Avrupa ve yakın bölgelerdeki sorunların çözümü konusunda etkinliğini artırmak ve Washington’a bağımlılıklarını azaltmak isteyen Avrupa ülkeleri için Türkiye, giderek daha önemli bir ortak haline gelmiştir. Merz’in ziyareti, Türkiye ile İngiltere arasında imzalanan Eurofighter Typhoon savaş uçağı anlaşmasından sadece birkaç gün sonra gerçekleşmiştir. Bilindiği üzere, Almanya, İngiltere, İtalya ve İspanya ile birlikte bu savaş uçaklarını geliştiren konsorsiyumun ortağıdır. Uçakların üçüncü bir tarafa satışı için tüm ortakların onayı gerekiyor. Eurofighter uçaklarının alımında, Almanya’nın iç politikasındaki bazı çekincelere rağmen pratik iş birliğinin mümkün olduğu söylenebilir. Tedarik pürüzlerinin giderilmesi, ortak üretim ve bakım-idame ekosistemi gibi alt başlıklar, orta vadede güven artırıcı adımlar olabilir. Bu açıdan Merz’in ziyareti, Ankara-Berlin hattında savunma iş birliğinin yeniden hız kazandığı bir döneme denk geliyor. Hatırlanacağı üzere, Almanya Dışişleri Bakanı Johann Wadephul’ün 17 Ekim’deki Ankara ziyareti de bu sürecin öncüsü olmuş, Johann Wadephul “Türkiye bizim için güvenilir ve merkezi bir NATO ortağıdır” demiştir. Wadephul aynı zamanda Türkiye’yi “stratejik ortak” olarak tanımlamıştır. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise savunma alanında ortak projelere odaklanmak gerektiğini belirterek “Avrupa’da değişen güvenlik koşulları ışığında savunma sanayisi ürünlerinin tedarikindeki sıkıntıları geride bırakarak ortak projelere odaklanmamız gerekiyor” demiştir. [18] Erdoğan, ”Avrupa’da değişen güvenlik koşulları ışığında savunma sanayi ürünlerinin tedarikinde geçmişte yaşanan sıkıntıları geride bırakarak ortak projelere odaklanmamız gerekiyor.” açıklaması ise bu kısa makaledeki tespitlerimizin doğruluğunu ortaya koymuştur.
Nitekim, Cumhurbaşkanı Erdoğan, Eurofighter ve savunma sanayii iş birliği- Eurofighter uçaklarının temin süreci gibi Almanya’nın son dönemde bu alanda attığı olumlu adımları memnuniyetle karşıladıklarını vurgulayan Erdoğan, Türkiye’nin savunma sanayi alanında yakaladığı ivme dikkate alındığında Almanya ile çok geniş iş birliği imkanlarına sahip olunduğunu kaydetti. Erdoğan, kazan-kazan anlayışı temelinde bu iş birliğini daha da güçlendirebileceklerini belirtmiştir. Nitekim, Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin Eurofighter savaş uçağı tedariki konusuna da değinerek, “Eurofighter uçaklarının temin süreci gibi Almanya’nın son dönemde bu alanda attığı olumlu adımları memnuniyetle karşılıyoruz.” Açıklaması bu tespitimizi doğrulamaktadır.[19] Bu bağlamda, Alman basınında yer alan, ‘’Dünya, büyük güçlerin şekillendirdiği yeni bir jeopolitik döneme giriyor. Türkiye ise bu güçlerden biri; aynı zamanda NATO ortağı ve AB için neredeyse tüm dış ve güvenlik politikalarında kilit bir aktör” uyarısı dikkate alındığında, orta ve uzun vade kapsamında, iki ülke arasında tarihi ortaklığını, stratejik iş birliğine doğru yeni fırsatlar yaratabileceği varsayılmaktadır. [20] NATO çerçevesinde birlikte çalışabilirlik, hava gücü modernizasyonu, elektronik harp, hava-hava mühimmatları ve tedarik zinciri güvenliği gibi alt başlıklar öne çıkıyor. Ankara’nın yerli savunma projeleriyle (ör. KAAN) batı menşeli platformlar arasında oluşturacağı denge hem siyasi hem teknik bir deneme alanı olacak. Yeşil ve dijital dönüşüm ekseninde demiryolları/lojistik, otomotiv yan sanayi (özellikle elektrikli araç ekosistemi), makine-kimya ve yazılım-BT hizmetlerinde ortak projeler ön plana çıkabilir. Türkiye’nin Almanya’ya ihracatı 2024’te 20,4 milyar dolar; Almanya’nın Türkiye’ye ihracatı 30,9 milyar dolar düzeyinde. Karşılıklı yatırımlar, tedarik güvenliği ve standardizasyon uyumu (ör. CBAM, veri koruma, siber güvenlik) ekonomik diyaloğun teknik omurgasını oluşturacaktır. Berlin’in yeni savunma ve dış politika yaklaşımı, geleneksel olarak tanımlanan Realpolitik prensibinin somut bir yansıması olarak değerlendirilebilir; Realpolitik, ulusal çıkarları ön planda tutan, ideolojik kaygılardan ziyade pragmatik ve güç dengelerine dayalı bir stratejiyi ön plana çıkardığı söylenebilir. [21]
Son söz olarak, Merz, Eurofighter uçaklarının “hepimizin ortak güvenliği için önemli” olduğunu belirterek satışa yeşil ışık yakmıştır. Alman Şansölyesi Merz, dünyanın yeni bir jeopolitik sürece girdiğini belirterek, “Almanlar ve Avrupalılar olarak stratejik partnerliklerimizi geliştirmeliyiz. Türkiye bu süreçte devre dışı kalamaz, kalmamalı” ifadeleriyle Türkiye’nin önemine dikkat çekmiştir.
KAYNAKÇA
[1]
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11]
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
.wp_ulike_btn.wp_ulike_put_image.wp_ulike_btn_is_active:after { background-image: url( !important; filter:none; }