1998’de, Design Academy Eindhoven’ın mezunlar sergisi etkinliği olarak başlayan Dutch Design Week (DDW), bu yıl yirmi beşinci defa kapılarını açtı. Yıllar içinde büyüyüp tüm şehre yayılan etkinlik, bu sene 22’yi aşkın ana mekânda, “Gelişen Gezegen”, “Eşit Toplum”, “Dijital Gelecekler” ve “Yaşam Alanı” başlıkları altında kurgulanmış. 18-26 Ekim’de gerçekleşen DDW’nin ilk on yılından farklı olarak son yıllarda tanınmış tasarımcıların ve Avrupa’daki diğer prestijli tasarım okullarından öğrencilerin projelerini görmek de mümkün. DDW’nin “geçmiş, gelecek, mümkün” başlıklı 25. edisyonunda gördüğümüz “şeyler” çok çeşitli olsa da Hollanda’daki hakim “her şey işe bir yaramalı” yaklaşımıyla mutlak bir kavramsallık arasında salınıyor.
Etki Ödülü’ne layık görülen projeler
Tasarım objeleri MoMA ve Centre Pompidou’nun koleksiyonlarında yer alan Marjan van Aubel’ın güneşi tüm bina yüzeylerinde enerjiye çevirme fikrinden yola çıkan “Ra” esnek elekrik dokuması, ambalaj endüstrisinde kullanılan ve okyanusları kirleten petrol artığı köpük yerine kömür benzeri bir maddeden yeni bir paketleme materyali sunan Carbon Cell, fiyat etiketi alarmı ve otel odası anahtarlarını tamamen geri dönüştürebilir kılan Pulpatronics ve iklim değişikliğiyle gittikçe daha çok ısınan şehirleri doğal bir cephe malzemesiyle soğutmak için yosunu ulaşılabilir bir izolasyon malzemesine dönüştüren Respyre, fayda bazlı ilk yaklaşımın bazı örnekleri. (Bu projeler aynı zamanda Dutch Design Foundry’nin verdiği prestijli “etki ödülü”nü alan projeler arasında.)
Tasarımcı: Chloé Terrée, Fotoğraf: Ronald Smits
Design Academy Eindhoven
Toprak, dayanışma, topluluk, çözüm
DDW şemsiyesi altında karşılaştığımız diğer fikirlerse çeşitli ve “ürün” olmaktan uzak, bu niteliğiyle de ilham verici. Eindhoven’daki pek çok eski endüstriyel bölgeden biri olan Strijp-S bölgesinde sergilenen “Standart Kargo” içinde yaşadığımız sisteme eleştiriden çok çözüm getirmeye çalışan bir çağrı: Tüketici alışkanlıklarının değişmeyeceği ve internet alışverişinin azalmayacağı önermesiyle yola çıkan proje, tasarımcıları, ürünlerini 33 santimetre genişliğinde ve 4 santimetre yüksekliğinde, standart posta kutularına sığacak şekilde tasarlamaya davet ediyor. Aynı bölgede “Paylaşmanın Mimarisi: Krizden Dayanıklılığa” başlığı altında Çek Cumhuriyeti’ndeki konut inisiyatifi Paylaşımlı Evler’in katılımcı mimariyle daha çok bireyin konut ihtiyacına cevap vermesinin hikâyesi anlatılıyor. Yine Strijp-S’te “Gazze Seyahat Ajansı” (Gaza Travel Agency) mekânı ve grafik tasarımı kullanarak Filistinlilerin ana vatanlarına dönme hakkını ve bu hakkın yasal zeminini anlatıyor. 2030’da bir parka dönüşecek bir alanda, bir konteynıra konuşlanmış REWild Gatherings ise sadece toprak ve komüniteyle yemek zincirinde bir fark yaratmak için yola çıkıyor. Benzer bir şekilde, “Soil Recipe” (“Toprak Tarifi”) ve Soil Lab projelerinde tasarımcılar ve proje ortakları toprak konusuna kafa yoruyor.
“Quantum Dinner” Tasarımcı: Ceren Sözer, Fotoğraf: Femke Reijerman
Design Academy Eindhoven
DDW’nin en ilgi çekici köşesi: Mezuniyet Sergisi
DDW’nin tartışmasız en ilgi çekici ve ilham verici sergisi hâlâ Design Academy Eindhoven’ın lisans ve yüksek lisans projelerinin görülebildiği mezuniyet sergisi. Bu sergi, bugün endüstride tanınan pek çok tasarımcının izleyiciyle buluştuğu ilk yer ve 1998’den bu yana “gördüklerimiz tasarım mı, sanat mı?” sorusunu ve eleştirisini taşıyor. Materyal ve üretim süreçlerine odaklanan az sayıda işi bünyesinde barındırsa da, bu seneki serginin izleği de içinde yaşadığımız “bozuk” dünya. “Fictitous Authority” (Juhwa Lee), “Ministry of Procedual Emergencies” (Alessandra Pandolfi) ve Çin hükümetinin dünyadaki kimi radyo kanallarını uydudan hedef alarak dinlenilemez kılmasını konu eden “How to Catch a Fire Dragon” (Kai-Hsiang Wen) gibi eserler, mevcut siyasi gerçeklerin etrafında örülmüş ve otoriter rejimlerle teknolojinin kesiştiği noktada hissettiğimiz baskıyı vurguluyor. Diğer yandan Anna Zoe Hamm’in önlenemez bir “kuir-feminist kıyamet ayaklanması” için tasarladığı süpürge silahlar, Stefka Karagyozova’nın tavana asılabilir ve taşınabilir depo üniteleri, Christoph Wimmer-Ruelland’ın seri üretimin bittiği bir dünyayı hayal eden yerleştirmesi “We never named them until it was sure they would survive,” içinde yaşadığımız dünyanın helvasını çoktan kavurmuş, bir sonraki gerçeklik ne kadar zor olursa olsun ona hazır gibi. Yine sergi boyunca karşımıza çıkan bir diğer temaysa bir araya gelme ve sarılma ihtiyacı. Bu çok daha yumuşak tema da Ceren Sözer’in “Quantum Dinner,” Denise Huigen’ın “Knuf” ve Lee SuGyeong’un işlerinde tekrar tekrar önümüzdeydi.
“Knuf” Tasarımcı: Denise Huigen, Fotoğraf: Ronald Smits
Design Academy Eindhoven
Tasarımdan önce onarım
2010’lar boyunca tasarım dünyasında sıkça konuşulan konulardan biri tasarımın neredeyse her zaman dünya nüfusunun %10’una hitap etmesi sorunuydu. Mezuniyet sergisini dolaşırken karşımdaki işleri üreten tasarımcıların bir konuda hemfikir olduğunu hissettim: “Bu dünyanın yeni bir mobilyaya ya da ürüne değil, onarılmaya ihtiyacı var.”
Bir önceki on yılın “dünya nüfusunun %90’ı için tasarım” inisiyatifi tasarımın %10’dan daha fazlasına hitap etmesi gerektiğini söylerken, DDW’deki mezuniyet sergisi 2025’te içinde yaşadığımız dünya için tasarım yapmadan önce dünyayı onarma ihtiyacıyla ilgili bir sözü dile getiriyor. Derrick Crichlow’un tuhaf bir şekilde yukarıya açılanmış, tekinsiz berber sandalyesi hem 2025 mezunlarının, hem de her birimizin durduğu noktayı anlatır nitelikte: Çok istersek tasarım bir sandalyede oturabiliriz, ama bu saatten sonra rahat olmaya imkân yok.
25. Dutch Design Week: Kaygan Bir Dünya İçin Tasarlamak yazısı ilk önce ArtDog Istanbul üzerinde ortaya çıktı.